Dodolardan ilham boykot
Suzan Hanımın bize öğretmen olduğu yıl 9. sınıftaydık. Yeni yeni bir takım ilgilerimiz oluşuyordu. Bunlardan bir tanesi sinemaya gitmek, öbürü de parti yapmak. İkisi ayrı şeydir ama bizim tarihimizde birbiriyle çok bağlantısı vardı. Ucu da günün birinde Suzan Hanıma kadar vardı.
O yılki biyoloji öğretmenimiz olacak adam Almanya’dan gelememiş. Onun için Çarşamba günleri son iki ders boş kalmış. Tabii öğretmenler veya ciddi başka kişiler bunu nasıl bulduğumuzu sorsa, çok üzülüyor gibi görünüyorduk. İçimizden de fıkır fıkır sevinirdik. O zamanların büyük sinemalarından Yeni Melek Sineması bize uygun geldi, hepimiz toplanıp Çarşamba günleri öğle matinesine giderdik. Bazı arkadaşlar her ne kadar Şehzadebaşı Sinemasına gidip Tarzan filmlerini (36 kısım, tekmili birden) tercih ederlerse de sınıfın çoğu Yeni Melek Sinemasına gidip orada balkonda sıralanmaktan daha hoşlanırdı.
Gördüğümüz filmlerden kafamızda en çok iz bırakanı Sylvia Syms adlı mavi gözlü bir İngiliz kadının baş rolünü oynadığı ve ya Oxford ya da Cambridge’de geçen bir öğrenci filmi oldu. Bir öğrenci yurdunda Dodolar grubu adında çok zıpır bir grup var. Bunlar birçok numaralar yapan erkek öğrenciler. Tabii ki kızların yurduna da bazen baskın falan yapıyorlar. Günün birinde kız grubuyla araları bozuluyor ve Dodolar onlara boykot ilan ediyorlar. Yani ilan etmiyorlar da, hiçbir laf etmeden ilişkilerini kesiyorlar. Bundan dolayı da birçok eğlenceli durumlar oluşuyor.
Bize bunu hatırlatan olay bir Cumartesi günü oldu. Bir arkadaş evlerinde kimse olmadığından bir parti tertipledi ve sınıftaki bütün kızları davet etti. Hepsi de geliriz dedi, gelmese de iyi olur dediklerimiz dahil. Cicilerimizi giyindik, oturduk bekliyoruz. Hanımlardan gelen giden yok. Biraz müzik çaldık, fıstık falan yedik. Aklımız başka fıstıklarda olduğundan hiç neşeli olmadı. En sonunda bunlardan nasıl intikam alalım diye düşünmeye başladık. Şu olur, bu olmaz. Ayıp olur, kötü olur falan diye hayal kurarken bir arkadaş, Savaş, „Yahu, biz Dodoculuk yapalım“ dedi. Nedir o? Unuttunuz mu, birkaç ay önce sinemada görmüştük.
Pazartesi günü kızlara sırıta sırıta sınıfa girip oturduk. Onlar ağzımızdan hiç bir kelime çıkmamasına şaşırdılar. Bakalım kaç saat sürecek bizim boykot?
Günler geçti, haftalar geçti. Hepimiz alıştık sınıftaki kızlarla erkekler arasında hiç söz değişmesi olmamasına. Fakat bunu Suzan Hanım çakmış. Bize sorduğunda kimse ağzını açıp bir laf etmemiş. Kadın onun üzerine kızlara sormuş. Onlar da, bir acayiplik var ama ne olduğunu anlayamadık, demişler. Suzan Hanım sonradan gerisini araştırarak olayın ne zaman yaratıldığını bulmuş. Hiç kimseye de bir şey dememiş.
Bir gün Suzan Hanım bütün sınıfı ertesi Cumartesi için evine davet etti. Büyük bir odası vardı. Orada sınıfın kızları ile erkekleri şimdi mollaların dilediği gibi ayrı ayrı oturmuşlar, uzaktan bakışıyorlar. Suzan Hanım içeri girdi, pikaba bir plak koydu. Müzik başlar başlamaz bizden birini tutup bir kızın önüne götürdü. Hadi bunu dansa kaldır! Emir demiri söker. Hepimizi sırayla kaldırıp aynı numarayı yaptı.
Önceden hiç konuşmadan dans ediyorduk. Fakat birkaç dakika geçince diller açıldı. Boykot da bitti. Süresi akla alınmaz üç ay civarında oldu. Bilmem Suzan Hanım o kadın olmasaydı ne kadar sürerdi.