Namık Kemal kim ola?
Öyle tatlı kadın hiçbir yerde bulunmaz … Suzan Batıman gibi. Fakat onu kızdırırsan acaba ne olur? Benim bundan hiç haberim olmadığı günlerde hanım bize bir ödev verdi. Namık Kemal hakkında bir şeyler yazacağız. İş kolay gibi görünüyordu da, öyle de kolay değildi. Bizim köyde Namık Kemali tanıyan pek kimse yoktu, orası balıkçı köyü olduğundan. Bilenler de çok böyyük adamdı falan deyip gidiyorlardı. Babam da o arada seyahatte olduğundan Namık Kemalin nasıl böyyük olduğunu bir türlü çıkaramadım.
Günün birinde kitaplığa bakarken, amma da aptalmışız yahu dedim. Çözüm gözümün önünde. Bana bu olaydan birkaç hafta önce babam büyük bir paket getirmişti. İçinde de 1933 yılında basılmış Hayat Ansiklopedisi. Kitaplıkta yer olunca çıkarıp koyarız demişti. O paket hatırıma gelir gelmez üstüne yumuldum. Önce sukut-u hayal! Namık Kemal yok içinde. Ara ara, sonra bulundu. Kemal Bey yazmış yazan. Soyad kanunu çıkalı çok zaman geçmişse de, ansiklopediyi yazanlar galiba onu okumamışlar.
Gözlerim birden parladı. Dört kitap sayfası yazmış, M.S. simgeli zat. Eh, bizim gibi 9. sınıftaki garibana müthiş bir hediye. Hemen döşendim. Kitabı güzel kopya yaptım. O biçim bir not bekliyorum, çünkü sınıftaki öbür arkadaşlar yarım bir sayfa falan yazabilmişler. Herhalde onlara da birileri „Kim şaapar Yalova kaymakamını?“ türünde laflar etmiştir. Namık Kemal kim ola?
Suzan Hanım elinde bizim defterle sınıfa girdi. Gözleri çakmak çakmak gibi, fakat ateşten değil, kadının kafası müthiş bozulmuş. Tam kocası Zeus’un Leda’yla ne yaptığını keşfettiği andaki Hera’ya benziyordu. Defteri açıp okumaya başladı: „Kemal Bey inkılapçı olmasaydı, o ülkü ile yanık yanık haykırmasaydı, gurbetlere düşmeseydi, mahbeslere girmeseydi ne o kadar ün alacaktı, ne bu kadar sevilecekti. … “ Ben korkudan ufacık oldum. Suzan Hanım devam ediyor: „Bu kıymetli, çok kıymetli adam, manzum söz söylemekte fevkalade kudret göstermiştir. Fakat tek bir şiir yazmamıştır… Manzumelerinde yüksek bir tantana, gürültülü bir celadet ve kulakları uğultuya boğan bir ahenk vardır. Fakat şiir yoktur. Düşündürmez, titretir ve ürkütür. …“ Burayı okurken kadın patladı. Nerede bunu yazan, gelsin buraya!
Ben pencereye baktım, dışarı atlanır mı diye. Dördüncü kattayız, paraşüt gerek. Gerçi Hazerfen Ahmet Çelebi komşu Galata kulesinden uçmuş ama, her Ahmet uçamaz, ve de kaçamaz. Süklüm püklüm öne gittim,
O gün Suzan Hanım bana müthiş sözler etti. Bir daha da kimin yazdığını bilmediğin haltları kopya etme dedi. Meğer Suzan Hanımın edebiyatçı kocasıyla (Burhanettin Batıman) bu M.S. arasında Namık Kemal yüzünden dava varmış. Milli Şairimiz denen adama da ben şiir yazmamış demişim, tam o kocasının „Schiller ve Namık Kemal“ adlı eserini yazdığı günlerde. Schiller´in de 200. doğum yılı. Mayına çarpmaktan beter. Vay anam, ayıkla pirincin taşını! Namık Kemale de tü kaka diyeceğime gidip cami duvarına yapsaydım bu kadar gazaba uğramıyacaktım.
Rahmetli hakikaten çok tatlı kadın olduğundan bu olay o patlamayla kapandı. Fakat benim için olay hiç bitmedi. Ne zaman bir araştırma yapsan, her yazdığımın önünü arkasını ararım, yazılanın sahibi kendim de olsam.
Ahmet Çakir, 1963 12 A