Adnan Bey ben Berlin’e geldikten bir iki yıl sonra müdür yardımcısı oldu. Almanya’yı görüp anlasın diye ona bir gezi düzenlemişler. Bana da onu Berlin’de gezdirip önemli yerleri göstermek düştü.
Adnan Bey tarih hocası olduğundan bizi müzelere falan götürürdü. Kültürlü bir adam olduğundan da baleye operaya falan götürmüştü. O opera denilen yer cinayet işlendiğinde milletin polise telefon açması gerekirken şarkı söylemeye başladığı yer. Baleye de biterdim. Ne nazik insanlar var sahnede. Birileri uyumaya başlayınca hepsi onları rahatsız etmemek için parmak ucunda geziniyor. Pıtır pıtır.
Adamı elime geçirince onun bize ettiklerinin intikamını almaya başladım. Sabah müze, öğleden sonra müze. Akşam opera, olmazsa bale. En modern tiyatrolara götürdüm. Sanırım o günlerde Ionescu´ nun Rhinocéros ve Alfred Jarry´nin Ubu Roi eserleri sahneleniyordu. Theatre Absurde´nin de çok önemsiz bir eseri, “Autobus S” de bir yerde oynuyordu. Her yere sürükleyip götürdüm hocamızı.
Son gittiğimiz opera “Madame Butterfly” sonuna yaklaşırken, kadın bıçağı göğsüne saplamış şarkı söyleyerek ölüyor, sesi gittikçe alçalıyor. O ölürken bizim önümüzde oturan bir adam horlamaya başladı. Adnan Bey bana kapıyı gösterdi, çıktık. Oğlum dedi, bu koca Almanya’da hiç ise yarayan bir yer yok mu? Bana neden buralarda eziyet ediyorsun?
Ertesi gün KA DE WE ye gidip alış veriş yaptık.