İSTANBUL HORTLAKLARI DÜNYA TURUNDA

İstanbul Hortlakları dünya turunda

Eski bir rivayete göre güzel fıkralar yedi yılda bir dünya turu yaparmış. Modern yöntemlerle kötü fıkralar da her ne kadar saniye içinde iki kainat turunu tamamlarsa da yine de eski yılların hızı akıl almaz derecede. Yılda 5714 kilometre. Bir gün sadece fıkraların değil hortlakların da öyle dünya turu yaptıklarını öğrendim.

Önce bizim hortlakların nerede yaşadıklarını anlatayım. İstanbulda çok yerde hortlak vardır. Bunların çoğu mezarlık yakınlarında gece yarısında ortaya çıkıp sabah ağarınca geri yatarlar. Nedense mezarlık yakınında oturan kimselere görünmezler. Sadece oralardan tesadüfen geçenler onları görür. Benim doğup büyüdüğüm yere yakın iki büyük hortlak merkezi vardı. Biri bunların Küplüce Mezarlığı, öbürü de Karacaahmet. Onların arasında olan Meşatlıkta (Musevi mezarlığı) nedense hortlak olmazdı. Yaşlılar onun nedeni olarak mezarların üstüne büyük taş olduğunu ileri sürerdi. Meşatlığı arayanlar şimdi onu göremez, çünkü etrafı yüksek duvarlarla kaplanıp içine İsrailli asker veya polis konulmuş. Denizden dürbünle görünür mezarlar.

Anlatacağım olayın hangi hortlak merkezinde oluştuğunu bilmiyorum, çünkü şahitler nerede yaşamış olduklarını söylemezdi. Sorarsak, tövbe tövbe, derlerdi. Hikayeyi bilen çok, kendi yaşamış olanlar yaşlı birkaç kişi. Öyle tanınmış oldu ki Milliyet gazetesinde bile çıktı. Orada Karacaahmette olduğunu yazmışlardı.

Karacaahmet Meşatlık gibi Avrupanın sayılı mezarlıklarındandır. Nedense birkaç milyon İstanbullunun doğduğu Zeynep Kamil doğum hastanesi onun ortalarında bir yerdedir. Oralarda bir kahvede bu anlatılan hortlak hikayesi yaşanmış. Herkes gece hortlak gördüm derken yaşlıca bir komşu, yapmayın be, demiş. Hortlak mortlak olmaz, giden bir daha niye geri gelsin? Hortlakları görenler fazla ısrar edince adam, hadi biz gece gidip bakalım, demiş. Milletin korkudan ayakları titriyor. Kim gider gece yarısı hortlak merkezine.

Adam onlara sövmüş, bana bunları nerede gördüğünüzü gündüz gösterin, ben gece gidip onların hesabını görürüm, demiş. Kendisi yalnız başına gece yarısı gidip hortlakların dans ettikleri yere bir kazık kakacak. Ötekiler de ertesi gün gidip bakacaklar, ikna olacaklar.

Adam gece yarısı gitmiş denen yere, kazığı kakıp geri gitmek üzere kalkarken kendisini bir tılsımlı kuvvetin aşağı çektiğini hissetmiş. Yürüyemiyor. Korkudan kalbi duruvermiş. Ertesi gün onu arayan kahramanlar yerde yatar bulmuşlar. Adam meğer gece telaşla kazığı paltosunun eteğine kakmışmış.

Bu hikayeyi onu yaşamış birkaç kişiden duyup gazetede de okuyunca pek şüphem kalmamıştı. İnandım. Üstünden yıllar geçti. Bir gece Berlinde öğrenci yurduna yeni gelen Kabilli bir Afgan şaşkın şaşkın dinleyen arkadaşlara aynı olayı aynen anlatıyor. Ağzım açık kaldı. Bana da, ne böyle aptalca bakıyorsun, vallahi olayı yaşayan kimseleri tanıyorum, dedi.

Bizim hortlakların Afganistana nasıl gittiklerini çıkaramadım. Herhâlde tropik ülkelerden geçmiş olamazlar, çünkü oralılar palto bilmez. Yazın da seyahate çıkmış olamazlar, sıcakta paltoya gerek yok. Arap ülkelerinden geçmiş olabilirler, çünkü orada entarili dolaşan adamlar var. Belki hortlakların rotasını tesbit edecek bir uzman bulurum bir gün. O zamana kadar gece mezarlığın yanından geçmeyeceğim.

Bende Modern City Tales diye bir kitap var. Bu kitap hortlak hikayemize benzer 20 kadar olayı anlatıyor ve analiz ediyor. Bu olaylardan ikisini yaşamış olan kimselerle tanıştım. Olayların bir tanesini resmen bir araştırma enstitüsü uydurmuş rivayetlerin yürüyüş hızını bulmak için. Fakat kitabın yazarı da uyumuş, hikâyenin özenle hiç doğru olması mümkün olmayacak durumda icat edilmiş olduğunu çakamamış. Kitaptaki en ilginç olaylardan biri de fino köpeğini yıkadıktan sonra kurutma makinasına sokan Amerikalı hanımın aleti yapan firmadan tazminat istemesi. Zavallı hayvan kurumuş da biraz fazla kaçmış.

Gelecekte önünüze yaşlıca hortlak çıkarsa eline kartınızı verip öğle yemeğine davet edin. Belki üçüncü dünya turundadır ve anlatacak çok öyküsü vardır. Masraftan da çekinmeyin. Hortlaklar fazla iştahlı değildir.

Ahmet Çakir, 1963 A